16 Aralık 2008 Salı
8 Aralık 2008 Pazartesi
7 Aralık 2008 Pazar
sinir bozucu...
ekmeğin nemlenmesi,
buzdolabında "benim" diyerek kendine pay çıkardığın ve tüm gün onu yiyeceğini düşünerek eve gittiğinde süpersonik(!) yiyeceğin başkasınca yendiğini görmek,
çok severek izlediğin bir şey başladığı sırada misafirin gelmesi ya da elektriğin kesilmesi,
havanın değişkenliğinin seni aldatması ile ya çok terlemen ya da üşümen, ki kimi hallerde elde gereksiz ağırlık olarak mont ya da şemsiye kalması,
yağmurlu havada şemsiye kullananların yolda yürüyenleri düşünmeyerek boyuna uygun bir yükseklikle şemsiyeyi göze sokmaları,
dondurmanın, havanın aşırı sıcak oldugu zamanlarda, daha bitirmeden eriyip düşmesi,
kendini kaptırmış yazarken kalemin bitmesi bazen de kağıdı yırtması,
gazeteyi senden önce okuyanın savaşırcasına gazete okuması ve o harpten çıkan gazeteyi okumak,
içki içicez diye toplanıp bir iki kişinin yançizmesi ve grupça kolaya dadanmak,
kahve falı baktırınca kısmet mısmet var diyip insana umut vermeleri ama en nihayetinde gene bi halt olmaması,
filmlerde yeni insan-süper aşk yeri olan otobus tren gibi araçlarda, dede vagonuna düşmek ve horultu dinlemek
sinir bozucu...
6 Aralık 2008 Cumartesi
5 Aralık 2008 Cuma
strateji yumağı

4 Aralık 2008 Perşembe
kaçınılmazsa zevk al!!!

bu ülkede yaşayan bir kadın olarak, son zamanlarda irkilerek okuyorum ki "bu ülkede tecavüze uğramak hiçbir şekilde RUH VE BEDEN SAĞLIĞINI" etkilememektedir zira uzmanlar bu yönde raporlar vermekte, haliyle geriye o meşhur laf kalıyor: "tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak!"
fukocu iktidar açılımının doğru tespiti, psikologlar ve doktorlar artık "tecavüzün" gayet "normal" olduğuna kanaat getirmekte , ne de olsa Batıya yüzünü dönen ve ahlaksızlığına kadar alan bir toplumuz, yetmiyor bir de üstüne moderni de geçtik post modern, pop-art zamanlarında yaşıyoruz...
daha da yorum yok...
love hurts-incubus
olayın teknolojik boyutunu çözüp imkanım olup olmadığını keşfetttikten -ya da daha dogrusu bilene sorup "var mı böyle bi ayak bunda" deyip olumlu cevap almam durumumda-amme hizmetimin ikinci ayağı olarak şarkıyı burada korsan morsan ama tanıtıcı-övücü şekilde sunacağım.bilenler bilmeyenlere anlatır ya da ben herkese anlatırım, obsesifim ya...
Tonight we drink to youth
And holding fast the truth
Don't want to lose what I had as a boy
My heart still has a beat
But love is now a feat
As common as a cold day in L.A.
Sometimes when I'm alone I wonder
Is there a spell that I am under
Keeping me from seeing the real thing
Love hurts
But sometimes it's a good hurt
And it feels like I'm alive
Love sings
When it transcends the bad things
Have a heart and try me
'cause without love I won't survive
I'm fettered and abused
Stand naked and accused
Should I surface, this one-man submarine?
I only want the truth!
So tonight we drink to youth!
I'll never lose what I had as a boy
Sometimes when I'm alone I wonder
Is there a spell that I am under
Keeping me from seeing the real thing?
Love hurts
But sometimes it's a good hurt
And it feels like I'm alive
Love sings
When it transcends the bad things
Have a heart and try me 'cause without love I won't survive
3 Aralık 2008 Çarşamba
istanbul-yan notları
3 gün içinde sadece haydarpaşa-taksim arası dışında bir ortaköy istisna olarak mekan değişikliği sayılır, onun dışında yeme-içme-uyuma gibi yaşamsal etkinlikler ve istanbula gitme sebep etkinlikleri İstiklal caddesi üzerinde kuzey-güney yönünde ileri-geri doğrultusunda gerçekleşti ki kimi zaman caddeyi birkaç kere baştan sona yürümek gerekti, mekanlar aynı insanlar farklı.
uyuyamadım çok fazla, yadırgadım galiba bu paket programın hızlılığını, ne de olsa bünye alışık değil. zira masa başı okuma-yazma olarak nitelendirilen masabaşı tez memuru olarak konferansın gayet güzel geçmesi ile paralel sosyal yaşantının da güzelliği farklı geldi haliyle...
galiba değer verilen biriyim zira İstanbul'daki arkadaş ilgisi beni gayet duygulandırdı...işini gücünü kenarda bırakan ya da planını bize göre ayarlayan arkadaşlar, keza birini kolundan tutup götürdüler yanımızdan ki bu da arkadaşlarıma dışsal çevreden gelen bir ilginin varlığının da göstergesi...dışsal ilgiden ben de nasibimi aldım sayıyorum kendimi, egoya iyi gelen birşey, arada tavsiye edilir... yine de feminizme dair gündüz birşeyler dinlerken, akşam yanımızdaki herifi kolundan tutup götürmeleri de ilginç,ironik, düşündürücü...
bir de bot-spor ayakkabı ikiliminde botu tercih ederek soguğa karşı iyi ama kendime -rahatlığıma karşı kötü bir tercih yapmışım zira o botlar 5 kiloluk teneke peynir kutusu misali beni aşağıya doğru çekti hep, trende zaten hayy size diyip attım kenara yolculuk bitene kadar çorapla durdum. bi de cüzdanımı değiştirdim ki gayet zordu kullanımı, buradan da en ufak alışkanlıklarım değiştirilmesi konusunda muhafazakar bir yapıdayım gibi geldi bana, ya da değilim. işte herşeye sosyolojik psikolojik sosyo-ekonomik bla bla bir bakış açısı ile bakmak da böyle bir şey. normal gibi görünmez herşey vardır mutlaka bir bağlantısı...halbuki düz bakmak bazen daha az yorucu oluyor...
1 Aralık 2008 Pazartesi
meST-AN-BUL-MAk
nostaljik olarak nitelendirilen tren yolu, nostaljik ve büyülüyeci gar ve göz kamaştıran deniz...türk sinemasının sık kullandığı akıllara kazınan sahnedir bu, taşradan istanbula gelenin gördüğü inanılmaz manzara 1denizi görmek istanbulu görmek demektir" hatta "köyden indim şehire" filmindeki ironik gönderme genellenebilir kanımca zira böyle bir şehre giriş gerçekten insanı mest eden, demleyen, dinginleştiren ama bir yandan da güzelliğin dehşetini barındıran "geçiş".
çok şey anlatılabilir söylenebilir, zamanın çoğunu geçirdiğim istiklal caddesi üzerine birşeyler yazmak icap eder galiba. amalie filminin müzikleri gibi bir havada geciyor caddede gezmek. türlü sosyolojik verinin toplandıgı bir alan olmasının yanındaki akademik bakış bile bu insan yogunlugunu anlamaya yetmiyor, popülasyonun belli uç saatler dışında düşmediği türkiyenin neredeyse kalbi... her yer her mekan dolu ki insana türkiyede kriz mi var gercekten dedirtiyor... insanların "davranış kalıpları"nda bile farklılık hissetmek mümkün. yabancılaşmanın yalnızlıgın dorukta olup ama o kadar da bu makusluğu yenmek için sosyalleşme isteklisi insanın kaynadığı, insan yogunlaşmasının bile mekanın karakteri olması, insanın o karakteri soluyarak ona uygun davranması...neticede karakterli İstiklal, gözünüz yerdeyse sosyolojik veri yukardaysa müthiş mimari detaylar görüp kendini beslemek mümkün. bir caddede gezerken aşkı nefreti yalnızlığı neşeyi küfürü kahkahayı içeren bünyesinde saklayan bir yer, ki şaşmamak gerekir beni bile besleyen bu kozmopolitist eklektik ortam nedeniyle tüm yazar çizer tayfasının istanbulda konuşlanmasına...
bakmak değil belki görmek ve solumak gerekirse tatmak lazım bunu...tüm duyulara şaşalı şekilde hitap eden bu şehirde mest olmamak imkansız...ağızda güzel bir şarap tadı bırakan içmeden de içerek de sarhoş olunan gerçeğin rüya ile birleştiği yer...
23 Kasım 2008 Pazar
yabancılaşma

20 Kasım 2008 Perşembe
ayakkabı alırken dikkat!!

18 Kasım 2008 Salı
son-bahar
